Bazen insan kendini öyle insanların arasında bulur ki…
İçlerinden insana dair bir zerre kalmamıştır da,
yine de aramızda insan suretinde dolaşırlar.
Bir şey yaparlar ama ne yaptıklarını bilmeden yaparlar;
bir söz söylerler ama kelime, ağızlarından çıkarken zaten ölmüştür.
Sanki ruhsuz bedenlerle aynı odada nefes alıyorsundur
ama onların soluğu havayı değil, huzuru kirletir.
Bazısı işi herkesten önce yapar,
“bitirdim” der; oysa bitirdiği şey iş değil, emeğimizin ruhudur.
Bazısı ağzını açar, her kelimesi küfürdür;
kendi içindeki boşluğu kelimelerle doldurduğunu sanır.
Bazısı da öyle acele eder ki, sanki zamanın sahibiymiş gibi…
ama en sonunda hep aynı: hatalı, eksik, özensiz.
Sonra bir de utanmadan “Ben böyleyim” der.
Evet, öylesin.
Hatalısın, görgüsüzsün, kabasın.
Ve en kötüsü: farkında bile değilsin.
Ben böyle insanlarla yaşarken şunu öğrendim:
İnsanı en çok iş yormaz;
ahlaksızlığın sesi, seviyesizliğin kokusu,
ciddiyetsizliğin titreşimi yorar.
Birinin işini iyi yapmaması değil,
o işi “önemsememesi” çürütür içimizi.
Çünkü insan, yaptığı işte kendi izini bırakır.
O izin değeri, onun insanlık seviyesidir.
Bazen düşünüyorum da, bir işi hakkıyla yapmaya çalışan dürüst insan, bu çağda adeta yanlış zamanın misafiridir.
Sabırlı olursun, sessiz kalırsın, terbiyeni bozmazsın…
Ama içten içe yanarsın; çünkü bilirsin ki, senin nezaketin onların arsızlığına yetmez.
Ve susarsın.
Çünkü bazen susmak, ahlaksızlığa verilen en yüksek derstir.
İçin içini yese de cevap vermek, belki de ağzının payını vermek istesen de susarsın çünkü sukut altındır....
Ama yine de içinde bir yara kalır:
“Bu kadar çamurun içinde ben niye temiz kalmaya çalışıyorum?” dersin.....
Sonra bir ses gelir içimden belki vicdanımdır, belki
Hakk’ın yankısı:
“Sen kendi yolunu kirletme, çünkü çamur bulaşır ama karakter bulaşmaz.”
Evet, bazı insanlar hata yapar.
Ama bazıları, hatadan değil, utanmazlıktan, arsızlıktan, yüzsüzlükten, ahlaksızlıktan yapar.
İşte onlar insanı değil,
insanlığın kendisini yorar.
Yorumlar
Yorum Gönder