En son 16 Temmuzda yazmışım. Blog açmanın her gün yada en azından haftada bir iki bir şey yazmak paylaşmak olduğunu düşünürdüm. Ama olmayınca olmuyor. Yazmaya gönlün yoksa yoktur.
Aslında son dönemde her akşamımı olimpiyatlar alıyor hatta gündüzümü bile.Çocukluğumdan beri olimpiyatları bu kadar uzun süre ve yakından takip etmemiştim. Neredeyse tüm branşlardaki karşılaşmaları yarışları seyrettim.
Hatta 3 gün önceki 5 saat süren ütü maratonum da olimpiyatların sporcuları bana katıldılar.
Bu olimpiyatlarda ilgimi çeken pek çok konu oldu; uzun mesafe 1500 -3000 - 5000 -10000 m koşan erkek atletlerin ne kadar zayıf ve çelimsiz gözüktükleri mesela, Türkiye'nin yurt dışından özellikle Afrika'dan getirip Türk adları verdikleri Türkiye adına yarışan erkek atletlerin hiçbir yeterlilikleri olmadığı, Artistik jimnastikte yer hareketleri yapan jimnastikçilerin kullandıkları kurdelelerin kendi kendine düğüm olabildiği ve bundan dolayı puanlarının kırılması, Türk haltercilerin göçmen olmadıkları sürece 0 çektikleri, bir insanın fizyonomisini zorlamasının sınırı olarak gördüğüm 2 m nin üstünde yüksek atlama yapan insanlar olması, son 2 ya da 3 olimpiyada katılmış tecrübeli sporcuların başarılarının tecrübeleri ile artması, eskrim sporu için giyilen giysilerin her yerinin sensörle dolu olması, tekwandocuların giydikleri üst korumalarında sensör olması vb. vb.
Olimpiyatlarda milli marşımızı duymak çok güzel bir duygu. Bu duyguyu sürekli yaşayan ülkeleri kıskandığımı söylemeliyim.
Bizim sporcularımız daha fazla madalya kazanacaklardır, yeterli imkanlar tanındıkça, spor konusunda üst düzey yeteneği olanlar sınavsız olarak okullara kabul edildikçe, iyi bir sporcu akademik olarak başarılı olamaz diye bir durum olmadığının en büyük kanıtı bence bu yıl olimpiyatlarda madalya kazanan Princeton üniversitesinde okuyan sporcuydu.
Yıllar önce bir öğrencimin hem yüzme antremanlarını hemde okulun ödevlerini, sınavlarını hakkıyla yerine getirmek için harcadığı çabayı hatırlıyorum. Sevgili Kaan'ımı ve annesi Çiçek hanımı daima düşünüyorum. Çünkü hem sporu hem akademik yeterlilikleri bir arada yürütmenin savaşını nasıl verdiklerini gördüm.
Ama fark ediyorum ki bir noktaya kadar bu çocuklar sportif aktivitelerini (bu kelimeyi özellikle kullandım...) sürdürdükten sonra her şey bitiyor. Nedeni üniversite sınavı.
Sonra olimpiyat madalyası bekle... Ya gelecekte gerçekten yapmak istediği meslekten ya da her şeyini ortaya koyarak tutkuyla yaptığı spordan vazgeçmek zorunda kalan kaç çocuk vardır?
Bu konuda biraz daha düşünmek gerekli. Aslında bizim ülke olarak düşünmemiz gerek pek çok konumuz var daha.....................
Yorumlar
Yorum Gönder