MügeVe...BİR KADIN OLARAK UTANMIYORUM, AMA UTANDIRMAK İSTİYORUM

Ben bir eğitimciyim. Ben bir kadınım. Ve ben artık bazı şeylerden utanmaktan yoruldum.

Sokakta, otobüste, iş yerinde, mahkemede bir kadın öldürüldüğünde utanmaktan, 

bir kadın tokat yediğinde, 

sesi kısıldığında, "ama o da şöyle yaptı" denildiğinde, 

susmak zorunda bırakıldığında utanmaktan yoruldum.

Ben artık utanmıyorum.

Ama utanması gerekenler var. Utanması gerekenler, başı dik dolaşıyor.



Kadının Yeri?


Bana “Kadının yeri neresidir?” diye soranlara cevabım hazır: Göğün en tepesidir.

İlk devletlerimizi kurduğumuz Orta Asya'da hatunlar hakanla birlikte ülke yönetirdi. Devlet, kadın ve erkek tarafından ortak yönetilirdi. Çadırlarımızda kadın, erkeğin gölgesi değildi; onun aklıydı, vicdanıydı. Üç bin yıl önce kadın-erkek el ele verip devleti yönetirken, şimdi hangi ara bir kadının sadece bir “mal” olduğu düşüncesine saplanıldı?

Bugün baktığımızda, kadının yeri mutfak deniyor, çamaşır makinesinin başı deniyor, çocuk doğurduğu oda deniyor. İş yerinde gülümsemese soğuk, gülümserse “iyi niyetinden şüphe duyulan” biri oluyor. 

Akademik platformlarda profesör olabilmek için iki katı çalışıyor, sonra da sesi erkek meslektaşları kadar gür çıkmadığı için yok sayılıyor. 

Siyasette, meclis sıralarında ancak birkaç koltukta oturtuluyor.

 Ama en önemlisi, mezarlıklarda yeri hızla çoğalıyor.

Kim Utanmalı?

Dayak yiyen kadın utanıyor.

Tecavüze uğrayan kadın utanıyor.

İş yerinde mobbinge uğrayan kadın utanıyor.

Boşanmak isteyen, ayrılmak isteyen, hakkını arayan kadın utanıyor.


Peki ya dayak atan adam?

Tecavüz eden adam?

Eşini, kız kardeşini, sevgilisini, annesini öldüren adam?

Kadını evden çıkarmayan, çalıştırmayan, konuşturmayan, fikir beyan ettirmeyen adam?


Nedense utanması gerekenler başı dik geziyor.

Mahkemelerde kravat takarak "iyi hal" indirimi alıyor.

"Bir anlık öfkeyle yaptım" diyerek sokakta dolaşıyor.

"Seviyordum, kıskandım" diyerek cinayetini romantikleştiriyor.

Ve biz, yine ve yine, mezar taşlarının önünde sessizce ağlayan anneler, kız kardeşler, çocuklar görüyoruz.


Eşit İşe Eşit Ücret: Gerçekten Var mı?


Kadın ve erkek aynı eğitimi alıyor, aynı işi yapıyor ama aynı maaşı almıyor.

Birleşmiş Milletler'in verilerine göre, küresel çapta kadınlar erkeklerden yaklaşık %20 daha az kazanıyor.

Bazı ülkelerde bu fark daha da açılıyor. Türkiye’de kadınlar, erkeklerle aynı pozisyonda çalışsalar bile ortalama olarak %15-20 daha az ücret alıyor.

Yani bir kadın yılın ilk iki ayını ücretsiz çalışıyormuş gibi.

Üstelik kadınlar daha düşük maaş almalarına rağmen, evdeki iş yükü de onların sırtında. Ev işi, çocuk bakımı, yaşlı bakımı… Bunlar genellikle görünmez emek olarak kabul ediliyor ve ekonomik değer olarak sayılmıyor.


Bir adam, işten eve geldiğinde ayaklarını uzatıp televizyon izlerken, bir kadın işten gelip yemek yapıyor, çamaşır yıkıyor, çocuğun ödevine yardım ediyor.

Sonra da ona "bütün gün işte çalıştın ama yine de kadın olarak sorumlulukların var" deniyor.

İşte bu yüzden "Eşit işe eşit ücret" talebi sadece maaşla ilgili değil.

Bu, bir kadının emeğinin sonunda "Bu kadarını hak ettin" denmesini istemesiyle ilgili.


Kadın Erkek Eşitliği mi? Yoksa Adalet mi?


Hadi konuşalım.

Kadın ve erkek eşit mi?

Bu sorunun yanıtı önemli değil. Asıl önemli olan şu: Kadın ve erkek adil mi?

Aynı işi yapıp farklı maaş alıyorsak, aynı hatayı yapıp farklı cezalara maruz kalıyorsak, aynı hayatta farklı engellere takılıyorsak, eşit olsak ne olur, olmasak ne olur?

Aynı suçu işleyen bir adamın serbest bırakılıp bir kadının yargılanmadığı bir düzen istiyorum.

Bir adamın başarısına gösterilen alkışın, bir kadının başarısına da gösterildiği bir dünya istiyorum.

Bir erkek istediği gibi giyinirken, bir kadının giysisi üzerinden suçlanmadığı bir toplum istiyorum.

Ama en çok da kadınların korkmadan yaşamasını istiyorum.

Bu ülkede bir kadın en basit şeylerden bile korkuyor:

-Gece tek başına sokakta yürümekten.

-Bir otobüse bindiğinde yanlış bir yere oturmaktan.

-Bir toplantıda düşüncesini söylerken alay konusu olmaktan.

-Sevmediği bir adamın ilgisini reddettiğinde başına geleceklerden.


Bir erkek bunları düşünüyor mu?


8 Mart: Çiçek Değil, Adalet Getirin!



Bugün 8 Mart. Çalışan, üreten, emek veren kadınların günü.

Ama siz kadınlara sadece çiçek vermeyin.

"Kadın başına iyi iş çıkardın" gibi cümleler kurmayın mesela...

Bugün bizi kutlamayın.

Bizi anlamaya çalışın.

Evinizdeki kadına, sokaktaki kadına, iş yerindeki kadına, yanınızdan geçen, gözünüze bile bakmaya korkan o kadına nasıl bir hayat sunduğunuzu düşünün.


Sonunda, Yine Kadın Susar mı?


Bu yazıyı okuyan bazı kadınlar, “Keşke böyle olmasaydı” diye iç çekecek.

Bazı erkekler, “Ben böyle değilim” diye savunmaya geçecek.

Bazıları, “Bu konular çok büyütülüyor” diyerek göz devirecek.


Ama gerçek şu ki, bu yazıyı yazan kişi olarak ben bile kendimi susturmak zorunda hissediyorum.

Çünkü susmadığımda, bana "Feminist misin?", "Neden bu kadar öfkelisin?", "Erkek düşmanı mısın?" diye sorulacak.

Halbuki bu ülkede kadınların  tek istediğinin yaşamak olduğunu bilen gören bir başka kadınım ben..

Özgürce, korkmadan, utanmadan, hakkı olanı alarak, adil bir dünyada yaşanmasi dileklerimle......


Yorumlar