Günümüz dünyasında, her ortamda karşımıza çıkan bir gerçek var: Nezaketi zayıflık, sabrı teslimiyet, adaleti naiflik sanan insanların varlığı. İş yerinde, sokakta, pazarda, markette, hatta bazen evimizin içinde bile bu bencil ve cahil ruhlarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Öyleleri var ki, bilgiyi yalnızca kendini üstün göstermek için bir araç olarak kullanır; öyleleri de var ki, kendi cehaletini saldırganlıkla örtmeye çalışır. Fakat bilgelik, her şeyden önce, bu insanları tanımayı ve onlarla nasıl başa çıkılacağını bilmeyi gerektirir.
Ben bu dünyaya gözlemlemek, anlamak ve öğüt vermek için gelmedim. Benim işim, insanı insan yapan erdemleri kendi içimde koruyarak, akıl, vicdan ve ahlak terazisini her an dengede tutabilmek. Ve şunu öğrendim: Çirkeflikle, terbiyesizlikle, had bilmezlikle mücadele etmenin yolu, onlarla aynı seviyeye inmek değil, onların göremediği bir yüksekliğe çıkmaktır.
1. Okumuş Cahiller ve Hadsizlerin Anatomisi
Öncelikle bu insanları tanımalıyız. İki temel grup var:
1. Okumuş Cahiller: Bunlar, bilgiye ulaşmış ama bilgeliğe ulaşamamış insanlardır. Kitaplar arasında kaybolmuş, fakat hakikati görememişlerdir. Diplomaları, unvanları vardır ama zekâları yalnızca ezberledikleriyle sınırlıdır. Onlara göre, bildikleri şeyler mutlak doğrudur ve yeni bir düşünceye yer yoktur. Kendilerinden emin oldukları ölçüde yanılırlar.
2. Hadsizler ve Çirkefler: Bunlar, hayatlarını başkalarının sınırlarını ihlal ederek var edenlerdir. Nezaketi zayıflık, saygıyı boyun eğmek sanırlar. Kendi seslerinin yankısında kaybolmuş, başkalarının sözlerini duyamaz hale gelmişlerdir. Çirkeflik, onların en güçlü silahıdır çünkü bilgiyle, nezaketle ya da adaletle baş edemezler.
2. Onlarla Nasıl Başa Çıkılır?
Bu insanlara karşı nasıl durmalıyız? Onları değiştiremeyeceğimizi bilerek, kendi ruhumuzu kirletmeden nasıl hareket etmeliyiz?
a) Sabır ve Sessizliğin Gücü
Tasavvuf der ki, “Sükût, bilgenin süsüdür.” Bazı insanlar vardır ki, cevap vermeye değmez. Hadsizlik, çoğu zaman muhatap bulduğunda büyür. Onlara verilecek en büyük ders, sessizlik içinde dimdik durmaktır. Nezaket, bazen en büyük meydan okumadır.
b) Adaletsizliğe Karşı Dengeli Durmak
Hak yemenin, adaletsizliğin ve zulmün olduğu yerde sessiz kalmak, zalime ortak olmaktır. Ancak öfkeyle değil, akılla hareket etmek gerekir. Platon’un dediği gibi, “Adalet, ruhun düzenidir.” Eğer bir yerde adaletsizlik varsa, bağırıp çağırmadan, haklıyı ve haksızı gösterecek kadar güçlü olmak gerekir.
c) Çirkefliği Boşa Çıkarma Sanatı
Çirkef insanın en büyük isteği, sizi çirkefleşmeye zorlamaktır. Ona bu fırsatı verirseniz, onun kazandığı oyunu oynarsınız. Bunun yerine, onun enerjisini ona geri vermek gerekir. “Anlıyorum, ama bu şekilde konuştuğunda sana cevap veremem,” demek, onun saldırganlığını boşa çıkaracaktır. Çünkü çirkeflik, tepkiyle beslenir; tepki alamayınca küçülür.
d) Kendini Kanıtlama Zorunluluğundan Kurtulmak
Okumuş cahillerle mücadelede en büyük silah, bilgiyi kendine saklamaktır. Onlar tartışmayı bilgi savaşı sanırlar. Oysa bilgelik, tartışarak değil, yaşayarak gösterilir. Eğer bir insan, anlamak için değil, sadece üstün gelmek için konuşuyorsa, ona vereceğiniz cevap yalnızca zaman kaybıdır.
e) Yüzleşmekten Korkmamak
Bazen de sessizlik yetmez. Hadsizlik, bazı durumlarda durdurulmazsa daha da arsızlaşır. İşte burada duruş önemlidir. Amaç, had bildirmek değil, sınırları çizmektir. “Bu konuşma tarzı benimle olmaz,” diyebilmek, en büyük güçtür.
3. İnsan Kalabilmek
Bu dünyada en büyük sınav, insan olarak kalabilmek. Cehaletle savaşırken, cehalete düşmemek. Çirkeflikle mücadele ederken, çirkefleşmemek. Kendini bilmezlerle uğraşırken, kendini kaybetmemek.
Benim bir ilkem var: Karşımdakine hak ettiği kadar değer vermek. Eğer bir insan, saygıyı hak etmiyorsa, ona fazladan nezaket göstermek değil, mesafeyi korumak en doğrusudur. Çünkü herkesin ederi kendi hal ve tavrıyla belirlenir.
İnsanların ne dediğine değil, nasıl dediğine bakarım. Bilgisiyle mi konuşuyor, öfkesiyle mi? Anlamaya mı çalışıyor, yoksa sadece kendini mi anlatıyor? Eğer bir insan, karşısındakini duymuyorsa, ona anlatacak hiçbir şeyim yoktur.
Adaletsizliği gördüğümde, susmam. Ama öfkeyle de hareket etmem. Çünkü biliyorum ki, adaletin en büyük düşmanı öfkedir. Mantık ve sağduyu olmadan verilen tepkiler, haksızlığı değil, sadece kargaşayı büyütür.
Saygısızlıkla karşılaştığımda, öncelikle kendime dönüp sorarım: “Bu insanın sözleri benim değerimi belirler mi?” Cevabım her zaman “Hayır” olur. Çünkü değer, dışarıdan gelen seslerle değil, içeride kurulan dengelerle belirlenir.
Bencil ve cahil zihinler, kendilerinin farkında değildir. Ama ben farkındayım. Ve farkında olan biri olarak, neye cevap verip vermeyeceğimi seçebilirim.
İşte bu yüzden, onların varlığı benim dengemi bozmaz. Çünkü ben, onların cehaletiyle değil, kendi bilgeliğimle tanımlanırım.
Ve bilirim ki, en büyük zafer, hak edenle hak etmeyeni doğru ayırabilmektir.
Yorumlar
Yorum Gönder